Asıl İşveren ve Alt İşveren Arasındaki İlişkide Müteselsil Sorumluluk

  1. Giriş
    1475 sayılı İş Kanunu’nda (“Mülga Kanun”) asıl işveren – alt işveren ilişkisindeki sorumluluk “Bir işverenden belirli bir işin bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer bir işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili bu kanundan veya hizmet akdinden doğan yükümlülüklerinden asıl işveren de birlikte sorumludur.” şeklinde düzenlenmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun (“İş Kanunu”) 2. maddesinin 6. fıkrasında ise, söz konusu sorumluluk hali daha geniş bir kapsam ile değerlendirilmiş ve Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur” şeklinde düzenleme getirilmiştir. Yasa koyucu tarafından bu düzenlemenin gerekçesi “Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin madde şartlarına göre doğmuş olmasının en önemli sonucu her iki işverenin, alt işverenin işçilerine karşı birlikte sorumlu olmalarıdır. Bu sorumluluk, alt işverenin işçisinin o işyeriyle ve orada çalıştığı süreyle sınırlı olup, alt işverenin işçilerinin İş Kanunundan, iş sözleşmesinden ve alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan hükümlerinden yükümlülüklerini kapsamaktadır. Mevcut düzenlemede toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden söz edilmemekle beraber, yargı kararlarında ve doktrinde benimsenmiş bu yükümlülük maddede açıkça düzenlenmiştir.[1] şeklinde ifade edilmiştir.Yasa koyucu bu düzenleme ile asıl işveren – alt işveren ilişkilerini işçi lehine olacak şekilde ele almıştır. Bu düzenlemede amaç, mali açıdan kısıtlı imkânlara sahip olan küçük sermaye ile kurulu işletmelerin, alt işveren olarak çalışanlarına borçlarını karşılayamadıkları durumlarda, daha güçlü sermaye ve mali yapıya sahip asıl işverenlerin işçilerin haklarının karşılanmasında sorumlu tutulması suretiyle işçilerin haklarının güvence altına alınmasıdır[2]. Söz konusu düzenleme ile yasa koyucu, alt işverenin işçisinin işverenine sunduğu hizmetten sonuç olarak kendisi de yararlanan asıl işvereni, alt işveren ile birlikte sorumlu tutarak işçinin haklarına kavuşma olasılığını güçlendirmiştir. Kuşkusuz, asıl işverenin alt işveren ile birlikte sorumluluğunun doğması için İş Kanunu’nun 2. maddesi 6. fıkrası uyarınca geçerli bir asıl işveren – alt işveren ilişkisinden bahsedilebilmesi gerekmektedir.İş Kanunu’nun ilgili hükmü dikkate alındığında, asıl işverenin sorumluluğunun sadece alt işverenin işçisine karşı olduğu görülmekte olup, asıl işverenin örneğin alt işverene verilen bir idari para cezasından dolayı birlikte sorumluluğundan söz edilemeyecektir.Bu çalışmada, müteselsil sorumluluk kavramı, asıl işveren – alt işveren ilişkisindeki müteselsil sorumluluk niteliği ve kapsamı ve müteselsil sorumluluğun dış ve iç ilişkide hüküm ve sonuçları İş Kanunu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) kapsamında değerlendirilecektir.
  2. Müteselsil Sorumluluk KavramıKanunda, asıl işveren – alt işveren ilişkisinde sorumluluğun biçimini ifade etmekte kullanılmış olan “birlikte sorumluluk” kavramı müteselsil sorumluluğu kapsayan bir üst kavram olmakla birlikte doktrinde asıl işveren – alt işveren ilişkisinde sorumluluğun nev’ine ilişkin baskın görüş, bu sorumluluğun müteselsil sorumluluk olduğu yönündedir[3]. Borçlar Hukukunda bir borç ilişkisinde birden fazla borçlu bulunması halinde, asıl olan her bir borçlunun payı oranında borçtan sorumlu olmasıdır. Bu nedenle borçtan müteselsil sorumlu olma hali istisnai bir durum olup, asıl işverenin alt işveren ile birlikte alt işverenin işçilerine karşı olan müteselsil sorumluluğu, İş Kanununda yer alan düzenleme nedeniyle kanundan doğan müteselsil sorumluluk halidir.Bu noktada karşımıza müteselsil borç kavramı çıkmaktadır. Müteselsil borç birden fazla kişinin aynı edim için borçlu olduğunu ifade etmektedir. Müteselsil borç durumunda alacaklı, borcun tamamını birden fazla olan borçluların her birinden talep edebilmektedir. Bu durumda borçlular borcun tamamı ifa edilinceye kadar söz konusu borcun tamamından aynı derecede sorumludur. Borcun borçlulardan biri veya birkaçı tarafından ödenmesi halinde borç sona ermekte, diğer borçlular ödeme yükümünden kurtulmaktadır.
  3. Asıl İşveren – Alt İşveren İlişkisinde Müteselsil Sorumluluğun Niteliği ve KapsamıYukarıda ifade edildiği üzere, İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrasına göre asıl işveren alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunundan, iş sözleşmesinden veya alt işvereninin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte, yani müteselsil sorumludur. Bunun sonucunda, yukarıda Müteselsil Sorumluluk Kavramı başlığı altında açıklandığı üzere, alt işveren nezdindeki çalışması yönünden herhangi bir zarara uğrayan işçi, bu zararın giderilmesi için alt işveren veya asıl işverenden dilediğine başvurabilmektedir. Müteselsil sorumlulukta alacaklıya karşı öncelik-sonralık ilişkisi bulunmamaktadır[4]. Bu nedenle, alt işveren işçisinin alacak talebini öncelikle işvereni olan alt işverenine yöneltmesi gerektiği, alacak talebinin karşılıksız kalması halinde ise asıl işverene başvurabileceği gibi bir defi ileri sürülmesi mümkün değildir.Yukarıda ifade edilenler ışığında, işçi, ücret, fazla çalışma alacağı, hafta tatili alacağı, ulusal bayram ve genel tatil alacağı ve yıllık ücretli izin alacağı gibi ücret alacaklarının yanı sıra kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötüniyet tazminatı, ayrımcılık tazminatı, boşta geçen süre alacağı ya da işe başlatmama tazminatı gibi alacaklarını da asıl işverenden talep edebilmektedir. Bununla birlikte, asıl işveren, işçinin bir iş kazası sonucu yaralanması veya ölmesi sonucu kendisinin veya destekten yoksun kalanların uğradığı maddi ve manevi tazminat taleplerinden de, her ne kadar bu taleplerin dayanağını TBK’nın işverenin sorumluluğunu düzenleyen hükümleri oluştursa da, söz konusu alacak iş sözleşmesindeki işverenin işçiyi gözetme ve koruma borcuna aykırı davranmasından doğduğu için alt işveren ile müteselsil sorumludur.Alt işverenin işçisine iş sözleşmesi ile yemek, yol yardımı, ikramiye veya prim gibi bazı haklar sağlaması halinde asıl işveren bu haklara ilişkin alacak taleplerinden de alt işveren ile birlikte sorumludur. Burada iş sözleşmesinden doğan haklar kavramından bahsedilmekle birlikte, bundan sadece iş sözleşmesinde açıkça kararlaştırılmış haklar anlaşılmamalı, aynı zamanda işyeri uygulaması haline gelen haklar da anlaşılmalıdır.Asıl işverenin alt işveren ile birlikte alt işverenin işçisine karşı müteselsil sorumluluğu kendi döneminde geçen sürede doğan alacaklar ile sınırlıdır. Bir başka ifade ile alt işverenin işçisinin alacağı asıl işverenin alt işveren ile ilişkisinin olmadığı bir dönemde doğmuş ise, kural olarak, asıl işverenin bu alacaktan dolayı bir sorumluluğu doğamaz. Dolayısıyla, alt işveren işçisinin alt işverendeki çalışma süresi boyunca sadece asıl işverenden alınan işte çalışmış olması ve asıl işveren ile alt işveren arasındaki ilişkinin sona ermesi veya bu ilişki devam ederken işçinin iş ilişkisinin sonlanması halinde, işçinin feshe bağlı alacakları dahil tüm işçilik alacağı taleplerinden asıl işveren ve alt işveren müteselsil sorumlu olur. Ancak, buna karşılık, alt işverenin işçisi, asıl işveren ile alt işveren arasındaki ilişki başlamadan önce de alt işveren nezdinde alt işverenin kendi işinde veya üstlendiği başka bir asıl işveren işi nezdinde çalıştıysa ve işçinin iş sözleşmesi daha sonra kurulan asıl işveren – alt işveren ilişkisi sırasında veya bitiminde sonlanmış ise asıl işveren sadece kendi dönemindeki süre ve ücret üzerinden alt işveren ile müteselsil sorumlu olur.Asıl işveren – alt işveren ilişkisinin özellik arz ettiği bir başka durum da işe iade davalarıdır. Alt işveren işçisinin işe iade davasını kural olarak kendi işverenine karşı açması gerekmekte olup, asıl işverenin İş Kanunu gereği işçiye karşı alt işveren ile müteselsil sorumlu olması asıl işvereni işçinin ana işvereni konumuna getiremez. Bu nedenle, alt işveren işçisi işe iade talebini kendi işvereni olan alt işverene yöneltebilir. Ancak asıl işveren – alt işveren ilişkisi İş Kanunu’na ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırı ise veya genel olarak muvazaalı bir ilişki söz konusu ise, bu durumda alt işveren işçisi baştan itibaren asıl işveren işçisi sayılacak ve işçi işe iade talebini tek ve gerçek işveren olan asıl işverene yöneltmelidir[5]. İşçinin alt işveren işçisi olması durumunda, asıl işveren hakkında işe iadeye yönelik hüküm kurulamayacak olup, asıl işveren, alt işverenin işçinin işe iade talebini reddetmesi veya işçiyi işe davet etmemesi nedeniyle işçinin hak kazanacağı işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre alacağından alt işveren ile müteselsil sorumlu tutulacaktır.Yukarıdakilere ek olarak, asıl işveren, alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden dolayı alt işverenin işçilerine karşı alt işveren ile müteselsil sorumlu olmakla birlikte asıl işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden alt işveren işçileri yararlanamaz.Son olarak, İş Kanunu’nun 2. maddesi altında düzenlenen asıl işveren ve altı işverenin müteselsil sorumluluk hali emredici hüküm niteliğinde olup, asıl işveren ve alt işveren arasında yapılan bir sözleşme ile söz konusu hükmü bertaraf edilemez, hükmün kapsamını daraltamaz. Bir başka ifade ile asıl işveren ve alt işveren bir sözleşme yaparak asıl işverenin alt işverenin işçilerine karşı yukarıda ifade edilen hususlar kapsamında sorumluluğu olmadığını kararlaştıramazlar. Kararlaştırılması halinde bu durum işçi yönünden bağlayıcı değildir. Buna karşın, taraflar kuşkusuz müteselsil sorumluluğun kapsamını işçi lehine genişletebilecektir.
  4. Müteselsil Sorumluluğun Dış İlişkide Hüküm ve SonuçlarıMüteselsil sorumlulukta dış ilişki; zarar gören ve müteselsil sorumlular arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. TBK’nın 61. maddesinde  “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” denilmek suretiyle müteselsil sorumlulukta dış ilişkiden bahsedilmiştir. Müteselsil sorumlulukta dış ilişki, zarar gören ve zarar verenler yönünden hüküm ve sonuçları olmak üzere, aşağıda iki başlık halinde ele alınacaktır.
    1. Müteselsil Sorumluluğun Dış İlişkide Zarar Gören Yönünden Hüküm ve Sonuçları
      Müteselsil sorumlulukta zarar gören zarar verenler karşısında güçlü ve ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Zarar gören, yukarıda da ifade edildiği üzere, tazminatın tamamını dilediği takdirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından ya da sadece birinden de talep etme hakkını haizdir. Alacaklı zarar gören, tazminle yükümlü olan zarar verenlerden her birinden tazminatın tamamını ödemesini talep edebilmektedir. Bu kural kaynağını, TBK’nın 163. maddesinin 2. fıkrasındaki tazminat borcunun tamamı ödeninceye kadar müteselsil borçluların tümünün sorumluluğunun devam edeceği düzenlemesinden kıyasen almaktadır.[6] Ancak tazminatın tamamından sorumluluğun asıl kaynağı, sorumluluk hukukunda kabul edilen uygun illiyet bağı teorisi ve bu teorinin sorumluluğu kurma işlevidir.[7] Buna göre her bir zarar verenin davranışının zararın hangi payına yönelik olduğu belirlenemese de, bu davranış, zararlı sonucun meydana gelmesinde diğerlerininki yanında mutlak bir etkiye sahip olduğundan, bu etki dolayısıyla her biri açısından tam tazminat sorumluluğunun benimsenmesi gerekir[8]. Zarar gören, kısmi dava açması sonucu veya dava ettiği sorumlunun ödeme güçsüzlüğü içinde olması gibi sebeplerle sadece tazminatın bir kısmını elde edebilmişse, kalan tazminatı diğer sorumlulardan talep edebilme hakkında sahiptir.[9]
    2. Zarar Verenler Yönünden Hüküm ve Sonuçları
      TBK’nın 163. maddesinde “Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.” denilmekle, müteselsil sorumlulukta borçluların tazminat ediminin tamamından sorumlu oldukları ifade edilmiştir. Her bir zarar veren sanki alacaklı zarar gören karşısında edimin tek borçlusu gibi görünür; müteselsil borçluluğu kısmi borçluluktan ayıran özellik de budur[10]. Zarar verenler bu yükümlülüğü zarar görene tazminatın tamamı ödeninceye kadar devam edecek olup, zarar verenlerden birinin iç ilişkide payından fazla ödeme yapmış olması borcun kalan kısmı açısından sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
  5. Müteselsil Sorumluluğun İç İlişkide Hüküm ve SonuçlarıMüteselsil sorumlulukta iç ilişki müteselsil sorumlular arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir. TBK’nın 62. maddesinde  “Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur.” denilmek suretiyle müteselsil sorumlulukta iç ilişkiden bahsedilmiştir. Bu durumda payından fazla ödeme yapan müteselsil sorumlunun bu fazla ödeme sebebiyle diğer müteselsil sorumlulara nasıl ve hangi kapsamda başvuracağı konuları gündeme gelmektedir.
    1. Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Rücu Sırası
      818 sayılı eski Borçlar Kanun’unun (“BK”) 50 ve 51. maddelerinde düzenlenen tam ve eksik teselsül ayrımı TBK’nın yürürlüğe girmesi ile ortadan kalkmıştır. TBK’nın 60. maddesinde “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.” denilmek suretiyle bir kişinin birden çok sebepten sorumlu olması hali düzenlenmiştir. Böylelikle BK’daki teselsül ayrımı terk edilmiş ve tek tip teselsül kabul edilmiştir. Başka bir ifade ile sorumluluğun kaynağı ne olursa olsun, teselsülün niteliğini değiştirmeyecek, hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verecektir. Böylelikle, BK’nın yürürlükte bulunduğu dönemde haksız fiil, sözleşme ve kanun sıralamasıyla öncelik tanınan sorumluluk sıralaması kalkmış ve aksi söylenmedikçe zarar görenin en lehine olan sorumluluk kaynağının dikkate alınacağı hüküm altına alınmıştır.Ancak, bu durum müteselsil borçluların, alacaklıya karşı hep birlikte sorumlu olmalarını engellememektedir. Söz konusu düzenleme ile müteselsil sorumlular arasındaki iç ilişkide paylaşım, yukarıda belirtilen TBK’nın 62. maddesi de dikkate alınarak, sorumluluk kaynaklarına göre değil, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ile yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önüne alınarak yapılacaktır. İlgili madde metninde geçen müteselsil borçluların kusurlarının ağırlığı ile yarattıkları tehlikenin yoğunluğu sadece, paylaşım sırasında dikkate alınabilecek bütün durum ve koşullara örnek niteliğindedir. Diğer bir deyişle “bütün durum ve koşullar” ifadesi aksine yorumlanmadığı sürece, alt işverenin sorumluluğunun sözleşmeye dayalı olması, tüm zararın rücuu için yeterli olamayacaktır.
    2. Zarar Verenler Arasında İç İlişki
      Müteselsil sorumlulukta iç ilişki, zarar verenlerden birinin veya birkaçının tazminat edimini ifa ettikten sonra, zarar verenler arasında geçerli olan ve tazminat edimini yerine getiren zarar verenin, diğer zarar verenlere karşı olan haklarını düzenleyen ve temelde kanundan doğan bir borç ilişkisidir.[11] Bu ilişkiye aynı zamanda rücu ilişkisi de denilmektedir.Bu noktada öncelikle rücu hakkında bahsetmek gerekmektedir. Rücu hakkı başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen, tazminat niteliğinde bir istem hakkıdır. Bir başka ifade ile zarar görene olan borcu tatmin eden borçlu ile diğer borçlular arasındaki menfaat dengesini sağlamak için tanınmış bir haktır. Rücu hakkı, belirlenen tazminatın tatmin edilmesiyle, paranın kişinin malvarlığından çıkması neticesinde doğmaktadır.TBK 167. maddesinde “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar.Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir” denilmek suretiyle asıl işveren ve alt işveren arasındaki iç ilişkide kuralın, alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı eşit paylarda sorumlu bulunmaları olduğu hüküm altına alınmıştır.

      İç ilişki kapsamında müteselsil sorumlu asıl işveren ve alt işverenin rücu ilişkisi aralarında akdedilen sözleşme uyarınca belirlenebilecektir. Nitekim Yargıtay da kararlarında, alt işverenin işçilerine ödemede bulunan asıl işverenin açmış olduğu rücu davasının, alt işveren sözleşmesinin hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiğini belirtmiştir.

      Son olarak belirtmek gerekir ki, TBK’nın 164. maddesi uyarınca ortak defileri ileri sürmeyen işveren diğer işverene karşı sorumlu olur. Bir başka ifade ile ortak defileri ileri sürmeyen ve alacaklıya ödeme yapan işverenin diğer işverene rücu hakkını kullanmak istemesi halinde, ortak defileri ileri sürmediği iddiası ile rücu hakkını kaybettiği itirazı ile karşılaşabilecektir. Ancak, diğer müteselsil borçlunun kusurlu davranışı nedeniyle ortak definin ileri sürülemediğinin ispatlanması halinde, işveren rücu hakkını kullanabilecektir.

      Bununla birlikte, alacaklıya ifada bulunduğunu diğer işverene bildirmemesi neticesinde, durumdan habersiz alacaklıya tekrar ifada bulunan işverene karşı rücu hakkını kullanmak isteyen işveren de aynı şekilde rücu hakkını kaybettiğine yönelik itiraz ile karşılaşabilecektir.

    3. Zamanaşımı
      TBK’nın 73. Maddesi uyarınca “Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar.”İlgili madde ile asıl işverenin müteselsil sorumlu olduğu alt işverene rücu hakkı, artık asıl işveren nezdinde bağımsız bir hak olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle,rücu hakkına ilişkin zamanaşımı, tazminatın tamamının alt işveren işçisine ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak işleyecektir. İlgili madde, asıl işverenin rücu hakkını kullanabilmesi için bir koşul daha öngörmüş olup, tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişinin (asıl işveren), durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere yani alt işverene bildirmek zorunda olduğu düzenlenmiştir Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlayacaktır.
  6. SonuçAsıl işveren ile alt işverenin müteselsil sorumluluk hali İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrasında daha geniş ele alınmış ve işçi lehine yorum ilkesi doğrultusunda; küçük sermayeli alt işverenlerin işçilerine karşı borçlarını karşılayamadıkları durumlarda, daha güçlü sermayeye sahibi asıl işverenlerin alt işverenlerin işçilerinin haklarının karşılanmasında alt işveren ile birlikte sorumlu tutulması ile işçilerin haklarına kavuşması güvence altına alınmıştır. Söz konusu düzenleme ile alt işverenin işçisi, Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinde doğan taleplerinin tamamını asıl işveren – alt işverenden birlikte talep edebileceği gibi, bu taleplerini sadece birine de yönlendirebilir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, asıl işverenin alt işveren ile birlikte alt işverenin işçisine karşı müteselsil sorumluluğunun kendi döneminde geçen sürede doğan alacaklar ile sınırlı olduğudur.Müteselsil sorumluluğun iç ilişki, yani müteselsil sorumlular arasındaki rücu ilişkisindeki görüntüsü ise TBK’nın 62. maddesinde düzenlenmekle birlikte, TBK’nın 60. maddesi ile rücu sıralamasına ilişkin düzenleme getirilmiş ve BK’daki tam ve eksik teselsül ayrımı terk edilerek tek teselsül hali kabul edilmiştir. TBK’nın 62. maddesi uyarınca sorumluluğun kaynağı ne olursa olsun, teselsülün niteliğinin değişmeyeceği, hakimin, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar vereceği hüküm altına alınmıştır. Böylelikle, BK’nın yürürlükte bulunduğu dönemde haksız fiil, sözleşme ve kanun sıralamasıyla öncelik tanınan sorumluluk sıralaması kalkmıştır.Asıl işveren ve alt işveren arasındaki iç ilişkideki tazminatın paylaşımına ilişkin kural ise TBK 167. maddesinde “Aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir” şeklinde düzenlenmiş ve asıl işveren ve alt işverenin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı eşit paylarda sorumlu olduğu hüküm altına alınmıştır.Müteselsil sorumlu asıl işveren ve alt işverenin rücu ilişkisi ise Yargıtay kararları uyarınca, asıl işveren ve alt işveren arasında akdedilen sözleşme uyarınca belirlenebilecektir. Bir başka ifade ile alt işverenin işçilerine ödemede bulunan asıl işverenin açmış olduğu rücu davasının, alt işveren sözleşmesinin hükümlerine göre çözümlenmesi gerekecektir. Temmuz 2021

Bu makale, makalenin yazım tarihi itibarıyla yürürlükte olan mevzuat dikkate alınarak Yazıcı Avukatlık Ortaklığı tarafından hazırlanmıştır. Her bir olaydaki maddi vakalar ve olay özellikleri ile bunların uygulama ve sonuçları farklı olacağından, bu makale yalnızca bilgilendirme amaçlı olarak hazırlanmış olup, bir hukuki görüş veya öneri teşkil etmez ve bu şekilde yorumlanamaz.

VII. Kaynakça

  1. Kitaplar
  2. Canbolat, Talat/ Caniklioğlu, Nurşen/ Çelik, Nuri: İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 28. Baskı, İstanbul, Eylül 2015.
  3. Koşar, Günhan Gönül: Haksız Fiil Sorumluluğunda Kusur ve Etkisi, 1. Baskı, İstanbul, Şubat 2020.
  4. Süzek, Sarper: İş Hukuku, Yenilenmiş 10. Baskı, İstanbul, Eylül 2014.
  5. Yağcıopğlu, Ali Haydar: Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Müteselsil Sorumluluğu, Baskı, Ankara, Haziran 2014.

 

 

[1] TBMM, Yasama Dönemi: 22, Yasama Yılı: 1, Sıra Sayısı: 73., (Çevrimiçi) https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss73m.htm , Erişim Tarihi:05.07.2021

[2] Süzek, Sarper, İş Hukuku, Yenilenmiş 10. Baskı, İstanbul, Eylül 2014, s. 165.; Aydınlı, İbrahim, Türk İş Hukukunda Alt İşveren İlişkisi ve Muvazaa Sorunu, Ankara, 2012, s. 188,180

[3] Canbolat, Talat, İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 31. Baskı, İstanbul, 2019, s. 70 v.d.; Centel, Tankut, İş Hukuku, C:1 Bireysel İş Hukuku, İstanbul, 1994, s. 67; Çelik, Nuri/ Caniklioğlu, Nurşen ve Canbolat, Talat, İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 31. Baskı, İstanbul, 2019, s. 117; Mollamahmutoğlu, Hamdi, İş Hukuku, Ankara, 2008, s. 144; Süzek, Sarper, İş Hukuku, Yenilenmiş 10. Baskı, İstanbul, Eylül 2014,s.142; Tuncay, Can, Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisi, Türkiye Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayi İşverenleri Sendikası Yay., s. 8.

[4] Aydınlı, İbrahim, Türk İş Hukukunda Alt İşveren İlişkisi ve Muvazaa Sorunu, Ankara, 2012, s.192.

[5] Canbolat, Talat/ Caniklioğlu, Nurşen/ Çelik, Nuri, İş Hukuku Dersleri, Yenilenmiş 28. Baskı, İstanbul, Eylül 2015, s. 74

[6] Yağcıoğlu, Ali Haydar, Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Müteselsil Sorumluluğu,  Birinci Baskı, Ankara, 2014, s. 181

[7] Yağcıoğlu, Ali Haydar, Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Müteselsil Sorumluluğu,  Birinci Baskı, Ankara, 2014, s. 181

[8] Yağcıoğlu, Ali Haydar, Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Müteselsil Sorumluluğu,  Birinci Baskı, Ankara, 2014, s. 181

[9] Yağcıoğlu, Ali Haydar, Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Müteselsil Sorumluluğu,  Birinci Baskı, Ankara, 2014, s.183

[10] Yağcıoğlu, Ali Haydar, Haksız Fiil Sebebiyle Aynı Zarardan Birden Fazla Kimsenin Müteselsil Sorumluluğu,  Birinci Baskı, Ankara, 2014, s. 187

[11] Schaer, Roland, Grudzüge des Zusammenwirkens von Schadenausgleichsysthemen, Helbing Lichtehnhahn, Basel/ Frankfurt am Main, 1984 s.180; Casanova, Gion Christian, Ausgleichsanspruch und Ausleichsordnung Die Regreddregelung von Artikel 51 OR, Schulthess Verlag, Zürich, 2010, s. 48

İlgili Kişiler

Bu makale, makalenin yazım tarihi itibarıyla yürürlükte olan mevzuat dikkate alınarak Yazıcı Avukatlık Ortaklığı tarafından hazırlanmıştır. Her bir olaydaki maddi vakalar ve olay özellikleri ile bunların uygulama ve sonuçları farklı olacağından, bu makale yalnızca bilgilendirme amaçlı olarak hazırlanmış olup, bir hukuki görüş veya öneri teşkil etmez ve bu şekilde yorumlanamaz.