Bağlı Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu

I.Genel

Şirketlerin farklı alanlarda faaliyet göstermeyi ve böylelikle kârlılık oranlarını artırmayı hedeflemeleri, ihtiyaç duydukları mal ve hizmetleri kendi grup şirketlerinden tedarik etme eğilimde olmaları gibi sebeplerle, bir kişi veya kişi grubu sahipliğinde, aynı gruba dahil birden fazla şirket kurulup, faaliyette bulunabilmektedir. Bu kapsamda, ekonomik hayattaki gelişmelere uyum sağlamak ve bu alandaki gereksinimlere cevap vermek adına ilk kez, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun[1] (“TTK”) 195 ile 209’uncu maddelerinde şirketler topluluğu kavramına yer verilmiştir.

TTK’da şirketler topluluğu kavramına yönelik açık bir tanım yer almamakta olup madde 195/4 uyarınca, hakim şirkete doğrudan veya dolaylı olarak bağlı bulunan şirketlerin birlikte şirketler topluluğunu oluşturdukları belirtilmiştir. Burada hakim şirket ‘ana şirket’, bağlı şirket ‘yavru şirket’ statüsündedir. Özetle, şirketler topluluğu, bir ticaret şirketinin diğer bir ticaret şirketine doğrudan veya dolaylı olarak TTK’da açıklandığı şekilde oy haklarının çoğunluğu veya taraflar arasında akdedilen bir sözleşme ile hakimiyet sağlaması halinde, hakim şirketle birlikte oluşturduğu topluluğu ifade etmektedir.

II.Şirketler Topluluğunda Yönetim

TTK madde 195/6 uyarınca, şirketler topluluğunda ‘yönetim kurulu’ limited şirketlerde müdürleri, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ile şahıs şirketlerinde yöneticileri, diğer tüzel kişilerde yönetim organını ve gerçek kişilerde, gerçek kişinin kendisini ifade eder.

Yönetim kurulu, anonim şirketler açısından genel kurulun yanı sıra zorunlu bir diğer organdır. TTK madde 317 uyarınca anonim şirketler, yönetim kurulu tarafından idare ve temsil olunur. TTK madde 359 uyarınca ise yönetim kurulu, bir veya birden fazla kişiden oluşabileceği gibi gerçek ve tüzel kişiler de yönetim kurulu üyesi olarak seçilebilir.

Yönetim kurulu görev ve yetkilerinin kaynağı, kanun veya şirket esas sözleşmesidir. Yönetim kurulu, kanun ve esas sözleşme hükümleri uyarınca, genel kurulun devredilemez nitelikteki yetkilerinin dışında kalan her çeşit iş ve işlem hakkında karar almaya ve uygulamaya yetkilidir.

III.Bağlı Şirket Yönetim Kurulu Üyeleri

Hakim şirketler genellikle, menfaatleri doğrultusunda şirketler topluluğunun stratejisini belirlemektedir. Dolayısıyla, böyle bir ilişkide, bağlı şirketin yönetim kurulu üyelerinin kendi iradeleri doğrultusunda karar almaları çok mümkün değildir. Diğer yandan, bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri, hakim şirketin çıkarlarını korumak ve talimatlarının yerine getirmek amacıyla genellikle hakim şirket tarafından görevlendirilmektedir. Bu nedenle, TTK’da bağlı şirket yönetim kurulu üyelerini sorumluluktan korumak amacıyla sadakat yükümlülüğü öngörülerek farklı düzenlemeler getirilmiştir.

  1. Bağlı Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğuna İlişkin Esaslar

Anonim ortaklıkta yönetim kurulunun sorumluluğu kusura dayanan bir sorumluluktur. Zira TTK madde 553 uyarınca yönetim kurulu üyeleri, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete, hem pay sahiplerine, hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri her türlü zarardan tüm malvarlıkları ile sorumludurlar.[2]

Diğer yandan, “TTK madde 557’de, TTK m. 557’de, mutlak teselsül kuralı terk edilmiş, bunun yerine farklılaştırılmış teselsül ilkesi kabul edilmiştir. Farklılaştırılmış teselsül, aynı zararın ortaya çıkmasına sebep olan yönetim kurulu üyelerinden her birinin bu zarardan, kusuru ve durumun gereklerine göre zarara kendi katkısı oranında diğer üyelerle birlikte sorumlu olmasıdır. Bu kriterin benimsenmesi hakkaniyete daha uygun olmuştur.”[3]

  1. Bağlı Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu

Yukarıda da belirtildiği üzere yönetim kurulu üyeleri, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, şirkete, pay sahiplerine ve şirket alacaklılarına karşı sorumludur. Bu sorumluluğun amacı, yönetim kurulu üyelerinin şirketin yönetim ve temsili de dahil her türlü yetkiye sahip olmaları ve bu yetkileri kötüye kullanmaları dolayısıyla ya da kusurlarından kaynaklanan sebeplerle, menfaat sahibi kişilere zarar vermelerini önlemek veya zararın doğmuş olması halinde, işbu zararın tazmin edilmesini sağlamaktır.

IV.Hakim Şirketin Hakimiyeti Hukuka Aykırı Kullanması

Bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri bağlı şirketin, hakim şirketin ve şirketler topluluğunun menfaatlerini aynı anda gözetmek ve herhangi bir zarar doğmayacak şekilde karar almakla mükelleftir. Bununla birlikte, hakim şirket ile bağlı şirketin menfaatlerinin çatışması halinde, menfaat çatışmasının bağlı şirket lehine çözüleceği görüşü hakimdir.

  1. Tam Hakimiyet Halinde

Tam hakimiyet halinde, hakim şirket yönetim kurulunun, topluluğun belirlenmiş ve somut politikalarının gereği olmak şartıyla, kayba sebebiyet verebilecek sonuçlar doğurabilecek nitelikteki talimatlarına uymaları nedeniyle zarara uğrayan bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri, bağlı şirkete ve pay sahiplerine karşı sorumlu tutulmayacaktır.

TTK madde 204 uyarınca hakim şirketin, bağlı şirketin ödeme gücünü açıkça aşan, varlığını tehlikeye düşürebilecek olan veya önemli varlıklarını kaybetmesine yol açabilecek nitelik taşıyan talimatlar vermesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.[4] Bu madde hakim şirketin verebileceği talimatın sınırlarını belirlemektedir.

Bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri, hakim şirketin vermiş olduğu talimatların bağlı şirketin varlığını tehlikeye düşürüp düşürmediğini, ödeme gücünü açıkça aşıp aşmadığını, önemli varlıklarını yitirmesine neden olup olmadığını değerlendirmeli ve bu hususlara ilişkin özen ve bağlılık yükümlülüğünü yerine getirmelidir. Bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri, kanuni sınırlar çerçevesindeki talimatlara uygun hareket etmelidir; aksi halde hukuki sorumluluklarına gidilebilecektir.

Belirtmek gerekir ki, bağlı şirket “…yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu bakımından getirilen bu istisnai düzenleme yalnızca pay sahipleri açısından geçerli olup, şirket alacaklıları açısından geçerli olmayacaktır. Hâkim şirket, bağlı şirketi kayba uğratmış ve bu kaybı kayba denk bir değerle denkleştirmemiş ve alacaklılar alacağını bağlı şirketten talep etmiş ancak bu alacağını tahsil edememiş ise bu durumda alacaklılar dava hakkına sahip olacaktır.[5]

  1. Kısmi Hakimiyet Halinde

Tam hakimiyet halinin aksine, kısmi hakimiyet halinde hakim şirket bağlı şirkete dilediği gibi talimat verme yetkisine sahip değildir. Hakim şirket, hakimiyetini kullanarak bağlı şirkette kayba neden olur ve denkleştirme yükümlülüğünü yerine getirirse, bu halde bağlı şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilemeyecektir.

V.Bağlı Şirketin Zarara Uğratılması Durumunda Sorumluluk

  1. Tam Hakimiyet Halinde Sorumluluk

Hakim şirket, bir sermaye şirketinin paylarının ve oy hakkının doğrudan ya da dolaylı olarak tamamına sahipse, bağlı şirkete TTK madde 204 kapsamında talimat verme hakkını haizdir. Hakimiyetin hukuka aykırı kullanımı ile verilen talimatlar neticesinde bağlı şirketin zarar görmesi halinde asıl sorumluluk, hakim şirkete aittir.

Bağlı şirketin alacaklıları, hakim şirket ve yöneticilerinin TTK madde 203 çerçevesinde verdikleri talimatlar dolayısıyla bağlı şirkette oluşan kayıp, ilgili hesap yılı içinde denkleştirilmediği veya denk bir istem hakkı tanınmadığı takdirde, hakim şirkete ve kayıptan sorumlu olan yöneticilerine karşı tazminat davası açabilecektir. Burada sorumluluk yalnızca kayba yol açan yönetim kurulu üyeleri açısından söz konusu olacaktır.

Asli sorumluluk hakim şirket yönetim kurulu üyelerinde olmakla birlikte, bağlı şirket yönetim kurulu üyeleri de, bağlı şirketin talimatına uymaları durumunda i) talimatın bağlı şirketin ödeme gücünü açıkça aşıp aşmadığı, ii) varlığını tehlikeye düşürüp düşürmediği ve de iii) önemli varlıklarını kayba yol açıp açmayacağı hususlarını göz önünde bulundurma konusunda özen yükümlülüğüne uygun hareket etmezlerse, hakim şirket ve talimatı veren yönetim kurulu üyeleri birlikte sorumlu olacaktır.

  1. Kısmi Hakimiyet Halinde Sorumluluk

Kısmi hakimiyet halinde bağlı şirket yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğunun doğabilmesi için, hakim şirket yönetim kurulu üyelerinin talimatları doğrultusunda bağlı şirketin malvarlığını veya karlılığını azaltan iş veya işlem yapılması ve meydana gelen kaybın hakim şirket tarafından usulüne uygun şekilde giderilmemiş/denkleştirilmemiş olması gerekmektedir. Belirtmek gerekir ki, hakim şirketin pay sahiplerine karşı sorumluluğu, hakim şirket talimatı ile gerçekleştirilen işlemin, bağlı şirket veya kendi menfaatlerine uyduğu gerekçesi ile diğer pay sahipleri tarafından desteklenmesi halinde doğmayacaktır.

Diğer yandan, “Hâkim şirketin sorumluluğuna yol açabilecek işlemin yapıldığı şartların değerlendirilmesi sonucunda, bu işlemin bağımsız ve aynı hacimdeki bir şirketin dürüstlük kuralına uygun hareket eden ve gerekli her türlü özeni gösteren, temkinli ve tedbirli yaklaşan yöneticiler tarafından da aynı şekilde uygulanabileceği sonucuna varılır ise netice olarak hâkim şirketin hâkimiyeti kötüye kullandığı iddia edilemeyecek ve bu durumda bağlı şirket yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna gidilmesi de mümkün olmayacaktır.”[6]

TTK madde 202 uyarınca, bağlı şirkette meydana gelen kaybın o faaliyet yılı içinde fiilen denkleştirilmesi veya kaybın ne zaman ve nasıl denkleştirileceği belirtilmek suretiyle en geç o faaliyet yılı sonuna kadar bağlı şirkete denk değerde istem hakkı tanınması mümkündür. Bu kapsamda, hakim şirket tarafından bağlı şirkete aynı faaliyet yılı içinde fayda sağlanmaksızın ileride denkleştirme ile fayda sağlanacağına ilişkin taahhütte bulunulması mümkün kabul edilmiştir. Hakim şirket tarafından denkleştirmenin ileri bir tarihe bırakılma imkanının bağlı şirket aleyhine kullanılmaması gerekmektedir.

VI.Sorumluluk Davaları

Hakim şirketin hakimiyetini hukuka aykırı kullanarak verdiği talimatı ile bağlı şirketin kayba uğraması ve hakim şirketin bu kaybı denkleştirme yoluyla gidermemesi halinde, uğranılan zarar, bağlı şirket pay sahipleri ve alacaklıları tarafından hakim şirketten, onun yönetim kurulu üyelerinden ve bağlı şirket yönetim kurulu üyelerinden talep edilebilecektir. Belirtmek gerekir ki, bağlı şirket pay sahipleri ve alacaklıları, bağlı şirketin uğradığı zarar bedelinin doğrudan kendilerine değil, şirkete ödenmesini talep edebileceklerdir.

  1. Davacılar

TTK madde 202/I-e hükmünde yapılan atıf ile kıyas yoluyla uygulanacak madde 557 uyarınca, bağlı şirketin uğradığı kayıptan birden fazla kişinin sorumlu olması halinde, bunlardan her biri kendi kusuruna ve durumun gereklerine göre, hakim şirket ve hakim şirket yönetim kurulu üyeleri yanında bağlı şirket yönetim kurulu üyelerini de dava edilebilecektir.

Hakim şirketin talimatıyla bağlı şirketin uğradığı zarar, şirketin, pay sahiplerinin ve alacaklıların malvarlığında meydana gelen azalmayı ifade etmektedir. Burada şirketin uğradığı zarar doğrudan zarar[7] olup, işbu zarar neticesinde şirket pay sahipleri ve alacaklılarının malvarlığında meydana gelen zarar ise, dolaylı zarardır. Kısaca, dava açmakta haklı menfaati bulunan şirket pay sahipleri ve alacaklılarının, bağlı şirketin malvarlığındaki kayıp neticesinde uğradıkları zarar bağlı şirket açısından dolaylı zarardır. Bu nedenle, açılan sorumluluk davası sonucu mahkeme tarafından tazminat ödenmesine karar verilmesi halinde, tazminatın bağlı şirkete ödenmesine hükmedilmesi gerekmektedir.

Bağlı şirket pay sahiplerinin sorumluluk davası açabilmeleri için, davanın açıldığı tarihte pay sahibi sıfatını haiz olmaları ve dava süresince de bu sıfatı kaybetmemeleri gerekmektedir. Pay sahipleri, açacakları bu dava ile şirkette sahip oldukları paylardan kaynaklanan pay değerlerinin veya karın düşmesi neticesinde kaynaklanan dolaylı zararlarının giderilmesini talep edebilecektir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 06.07.2004 tarihli kararında da[8], müdürün şirketi zarara uğrattığı gerekçesiyle pay sahipleri tarafından açılan davada, tazminatın davacılara değil şirkete verilmesi hüküm altına alınmıştır.

Doğrudan zararın doğması halinde ise, diğer bir deyişle, bağlı şirket pay sahibi ve alacaklılarının şirketten bağımsız olarak doğrudan zarara uğramaları durumunda, mahkemece hükmedilecek tazminat bedeli şirkete değil, zarar görenlere ödenecektir. Ancak, TTK’da doğrudan zarar gören bağlı şirket alacaklılarına, doğrudan zarar gören sıfatıyla bağlı şirkete dava açma hakkı tanınmamıştır. Bu halde, doğrudan zarar gören bağlı şirket alacaklıları genel sorumluluk hükümlerine göre dava açarak zararlarını telafi edebilecektir.

Pay sahipleri bakımından ise, her ne kadar TTK madde 555’te pay sahiplerinin tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebileceği kararlaştırılmışsa da, madde gerekçesinde pay sahiplerinin hem doğrudan hem dolaylı zararlarının tazminini isteyebilecekleri belirtilmiştir. Bu durum, hakim şirket tarafından kısmi hakimiyetin hukuka aykırı kullanılması durumunda uygulama alanı bulacaktır.

TTK madde 202 gerekçesinde belirtildiği üzere, “Dava hakkı, şirkete tanınmamış, bunun yerine pay sahipleriyle şirket alacaklılarına bu olanak sağlanmıştır. Bunun sebebi hukukî gerçekçiliktir. Çünkü, şirketin bu davayı hâkim şirkete karşı açıp samimiyetle izleyebileceği konusunda şüpheye düşülmüştür. Kökleşmiş uygulama da bu şüpheyi destekler niteliktedir. Ayrıca bağlı şirket yönetim kurulunu, hâkim şirket ve yönetim kurulu ile karşı karşıya getirmenin doğru bir hukuk politikası olmadığı inancı ağırlık kazanmıştır.”

  1. Davalılar

Hakimiyetin hukuka aykırı kullanılması neticesinde bağlı şirketin uğradığı kaybın tazmini açısından esas sorumluluk hakim şirket ve talimatı veren hakim şirket yönetim kurulu üyelerinindir. Bağlı şirket yönetim kurulu üyelerinin ise, hakim şirket tarafından alınan kararları uygulamaları nedeniyle, bağlılık ve özen yükümlülüğüne aykırı nitelikteki davranışlarının bulunduğunun tespiti halinde, genel hükümler çerçevesinde sorumluluğu doğabilecektir.

  1. Yaptırım

Sorumluluğun tüm şartlarının gerçekleşmesi halinde, bağlı şirketin uğradığı kayba ilişkin öncelikli olarak geri alınabilecek olan işlemler geri alınarak ya da ikame işlem yapılarak, işlem yapılmadan önceki duruma dönüşe ilişkin tedbirler alınacaktır. Aynen tazmin mümkün değilse ve uğranılan zarar miktarı tam hesaplanamıyorsa, zarar nakden tazmin edilecektir.

Yukarıda belirtilen alternatif çözüm yöntemleri kısmi hakimiyetin kötüye kullanılması halinde uygulanmakta olup tam hakimiyet halinde, başka pay sahibi olmadığından yalnızca bağlı şirkete tazminat ödenmesine karar verilebilecektir.

TTK madde 202/1-b uyarınca hakim, istem üzerine veya re’sen somut olayda hakkaniyete uygun düşecekse, tazminat yerine davacı pay sahiplerinin paylarının hakim şirket tarafından satın alınmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir başka bir çözüme karar verebilir.  Hakim, davacı pay sahibinin paylarının hakim şirketçe alınmasına karar verirse, davacı kararın kesinleştiği tarihte sahibi olduğu paylarını devrederek şirket ortaklığından ayrılır. Bu halde, şirket ortaklığından çıkan pay sahibine, paylarının ortaklıktan ayrılma tarihindeki gerçek değeri ödenmelidir. Bu çözüm yolu yalnızca bağlı şirket pay sahipleri bakımından uygulama alanı bulur.

VII.Sorumluluğu Sona Erdiren Sebepler

  1. Denkleştirme

Denkleştirme, hakim şirketin talimatı doğrultusunda, bağlı şirketin gerçekleştirdiği veya gerçekleştirmekten kaçındığı fiil ve işlemler nedeniyle oluşan kaybın hakim şirket tarafından giderilmesini ifade eder. Burada kayıp, bağlı şirketin malvarlığını, kârlılığını veya aktifini azaltan, pasifini arttıran, riske atan, her türlü iş veya kayıp doğurucu iş veya işlemdir. Zarar ise, kaybın tespitinden sonra doğar. Diğer bir deyişle zarar, hakim şirketin, bağlı şirkete vermiş olduğu kaybı ilgili faaliyet yılı içinde fiilen denkleştirmemesi veya denkleştirmenin ne zaman veya nasıl yapılacağı konusunda kayba denk değerde bağlı şirkete bir talep hakkı tanımaması halinde ortaya çıkar. Belirtmek gerekir ki, oluşan kaybın denkleştirilmesi için kaybın hakim şirket veya bağlı şirketin kusuru ile ortaya çıkmış olması şartı aranmayacaktır.

Denkleştirme miktarının tespitinde, öncelikle, denkleştirme yapılacak işlemin hakim şirket tarafından hakimiyet kullanılarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği tespit edilecek; akabinde ise, bağlı şirketin kayba uğrayıp uğramadığı, ve uğramışsa kaybın miktarı tespit edilecektir.

Bağlı şirketin uğradığı kaybın varlığının kabulü için, kaybın miktarının tam olarak tespit edilmesi şartı aranmamaktadır. Bununla birlikte, kayıp miktarı açıkça bilançoya yansımışsa, hakim şirket tarafından denkleştirme kapsamında bağlı şirkete sunulacak menfaatin de bilançoya yansıyacak nitelikte olması gerekmektedir.

Bağlı şirketin uğradığı kaybın tespitinin her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Denkleştirmenin sağlanamaması ve zararın ölçülememesi halinde, TTK madde 202/1-d uyarınca bağlı şirket pay sahipleri, paylarının hakim şirket tarafından satın alınmasını talep hakkını haizdir. Bu halde mahkeme, hakim şirket tarafından payların satın alınmasına karar verilebileceği gibi, somut duruma uygun düşen başka bir çözüme de karar verilebilecektir.

TTK madde 202/1-a uyarınca, bağlı şirketin kaybı iki şekilde denkleştirilebilecektir. Bunlar (i) fiili denkleştirme ve (ii) bağlı şirkete, kaybın nasıl ve ne zaman denkleştirileceği belirtilmek suretiyle en geç o faaliyet yılı sonuna kadar, denk değerde bir istem hakkı tanınmasıdır.

  1. Fiilen Denkleştirme: Bağlı şirketin uğradığı kaybın, aynı faaliyet yılı içinde hakim şirket tarafından kayba denk gelecek bir menfaatle giderilmesidir. Denkleştirme, kaybın meydana geldiği faaliyet yılı içerisinde yapılacağından, hakim şirketçe sağlanacak menfaate, denkleştirmenin yapıldığı an ile kaybı doğuran işlemin gerçekleştiği an arasında doğması muhtemel ve öngörülebilen kayıplar da dahil edilmelidir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, bağlı şirkete sağlanacak menfaatin bağlı şirketin kaybını ortadan kaldıracak nitelikte olmasıdır.
  2. Bağlı Şirkete İstem Hakkı Tanınması: TTK madde 202/1-a’da belirtilen bir diğer denkleştirme yöntemi, bağlı şirkete istem hakkının tanınmasıdır. Bu yöntem ile, bağlı şirketin kaybının faaliyet yılı içerisinde hakim şirket tarafından fiilen denkleştirilmediği durumlarda, hakim şirket bağlı şirkete, kaybının nasıl ve ne zaman denkleştirileceğini belirten bir istem hakkı tanır ve böylelikle denkleştirme o faaliyet yılından ileri bir tarihe ertelenebilir. İstem hakkının yerine getirilmemesi hukuka aykırılık teşkil edeceğinden, bağlı şirket işbu nedenle uğradığı zararının giderilmesi için hakim şirketten talepte bulunabilecektir. Fiili denkleştirme yapılmayarak istem hakkı tanınması halinde, istem hakkının bağlı şirket yönetim kurulu tarafından düzenlenmesi gereken bağlı şirket raporunda gösterilebilmesi ve hâkim şirketin taahhütlerinin açıkça gösterilebilmesi ve sonradan ortaya çıkabilecek ihtilafları ortadan kaldırmak için, istem hakkının detaylarının gösterildiği yazılı bir sözleşmenin yapılması ya da hâkim şirketin yazılı taahhüdünün alınması gerekmektedir.
  3. Denkleştirme Zamanı

Denkleştirmenin, kayba sebebiyet veren işlemin yapıldığı veya kayba sebebiyet veren işlemin yapılmaması bakımından önlem alınmasından kaçınıldığı faaliyet yılı gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bağlı şirkete tanınacak istem hakkı şeklindeki denkleştirmede ise, istem hakkının kullanılması, beklenen faydayı sağlamayacak şekilde uzun bir süreye yayılmamalıdır.

Fiili denkleştirmenin ya da istem hakkı tanınarak yapılacak denkleştirmenin süresinde yapılmaması halinde, hakim şirketin bağlı şirkete tazminat ödemesi ya da bağlı şirketin paylarını satın alması yükümlülüğü doğar. Denkleştirme için tanınan süre içerisinde hakim şirket yalnızca bağlı şirketin kaybını gidermekle yükümlü iken, bu sürenin sonunda bağlı şirketin uğradığı zararı da tazmin etmek zorunda kalacaktır.

  1. İbra

İbra, şirketler hukuku anlamında, belirli bir faaliyet dönemi sonunda genel kurulun, yönetim kurulu, denetçiler veya diğer ilgililerin, o faaliyet yılı içerisinde yaptıkları iş ve faaliyetlerini onaylaması ve şirketin ibra ettiği kişilere karşı faaliyetlerinden dolayı onları sorumlu tutamayacakları anlamına gelen menfi borç ikrarıdır. Bu anlamda ibra, genel kurulun tek taraflı ve yenilik doğurucu irade beyanı olup TTK madde 558 uyarınca geri alınamaz mahiyettedir. Alınan ibra kararının iptali, mahkeme kararı ile mümkündür[9].

İbra, genel kurulun yapıldığı dönemden önceki yani son bilanço dönemindeki faaliyet ve işlemleri kapsar. Bir faaliyet dönemi içerisinde dürüstlük kuralına uygun hareket etmeyen yönetim kurulu üyeleri, gerçekleştirdikleri faaliyetleri hakkında ibra kararı verilmemesi halinde, genel kuruldan ibra edilmeleri yönünde karar verilmesini talep edebilecektir. Genel kuruldan işbu talebe rağmen ibra kararı alamayan yönetim kurulu üyesi, ibra davası açarak ibra edilmesini mahkemeden talep edebilir. Mahkeme tarafından verilecek karar kesin nitelikte olup bir sonraki genel kurulda aynı konuyla ilgili mahkemece verilen kararın aksine bir karar alınamayacaktır. Belirtmek gerekir ki, TTK madde 436/2 uyarınca, yönetim kurulu üyelerinin genel kurulda kendilerinin ibra edilmesi yönünde yapılacak oylamaya katılması ve kendi lehine oy kullanması mümkün değildir.

TTK madde 558/2 uyarınca, genel kurulun ibraya ilişkin kararı, ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, şirketin, ibraya olumlu oy veren ve ibra kararını bilerek payı iktisap etmiş olan pay sahiplerinin dava hakkını kaldırır. Buna göre, genel kurulda alınacak ibra kararı, sadece ibranın kapsadığı açıklanan maddi olaylara ilişkin olarak, bağlı şirketin dava hakkını kaldırmakta, ancak ibra kararına olumlu oy vermeyen pay sahiplerinin dava hakkını tamamen kaldırmamaktadır. Bilançonun gerçeği yansıtmaması, yanlış ve yanıltıcı olması durumunda veya genel kurulun bilgisine ulaşmayan konularda, yönetim kurulu üyeleri ibra edilmiş sayılmayacak ve bu hususlar ibra kapsamı dışında kalacaktır. Bununla birlikte bilançonun gerçeği yansıtmamasına rağmen bilançoyu hazırlayan kişilerin kötü niyetle hareket etmemeleri halinde ise, ibranın geçerli olacağı TTK madde 424 ile hüküm altına alınmıştır.

Genel kurul tarafından, şirket bilançosunun onaylanmasına rağmen yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmemesi yönünde karar alınması halinde şirket, lehine ibra kararı alınmayan yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açma hakkını haiz olacaktır.

  1. İbra Kararının Hukuki Sorumluluk Davalarına Etkisi

(a)       Bağlı Şirket Tarafından Açılacak Davalara İlişkin Olarak:

Bağlı şirket, genel kurul tarafından geçerli şekilde verilen ibra kararı ile, ibranın geçerli olduğu hesap dönemine ait olan ve ibranın kapsamına giren her türlü iş ve işleme dayalı olarak yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açamayacaktır. Bununla birlikte, ibranın kapsamına girmeyen işlem ve faaliyet konularında yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilebilecektir.

(b)       Pay Sahipleri Tarafından Açılacak Davalara İlişkin Olarak:

TTK madde 558/2 uyarınca, ibraya oy vermemiş pay sahipleri dava haklarını, ibra tarihinden itibaren altı (6) aylık hak düşürücü süre içerisinde kullanmalıdır.

Pay sahiplerinin doğrudan zararlarından doğan dava hakları, ibra kararının yalnızca bağlı şirketin taleplerini ilgilendirmesi dolayısıyla, bağlı şirket genel kurulu tarafından alınan ibra kararından etkilenmeyecek olup ibra kararına olumlu oy vermiş olan pay sahipleri dahi doğrudan zararları nedeniyle sorumluluk davası açabilecektir.

Yönetim kurulu üyelerinin hukuka aykırı eylemleri sonucunda bağlı şirketin uğradığı doğrudan zararın bir şekilde kendilerini etkilemesi nedeniyle pay sahiplerinin malvarlığında oluşan dolaylı zararlara ilişkin olarak ise, genel kurulda ibraya olumlu oy veren pay sahipleri dürüstlük kuralları gereği sorumluluk davası açamamalıdır. İbra kararına olumlu oy vermemiş olan pay sahipleri ise, bağlı şirketin zararlarının tazmini için hakim şirkete ve bağlı şirket yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açabilir.

(c)        Alacaklılar Tarafından Açılacak Davalara İlişkin Olarak:

Alacaklıların ne bağlı şirketin zararlarının tazmini konusundaki dolayısıyla zararlarının tazmini yönündeki dava hakkı, ne de doğrudan uğradığı zararların tazmini konusundaki dava hakkı ibra kararından etkilenmeyecektir.

  1. Sulh

Sulh sözleşmesi, tarafların karşılıklı feragat ve izniyle aralarındaki uyuşmazlığı ortadan kaldırdıkları, mahkeme huzurunda veya dışında yapılan herhangi bir şekle tabi olmayan bir sözleşmedir. Sulh sözleşmesinin amacı, taraflar arasındaki uyuşmazlığın karşılıklı bazı haklardan feragat edilerek çözülmesidir. Şirket ile yönetim kurulu üyeleri arasında mahkeme dışında yapılacak sulh sözleşmesi genel hükümlere tabidir. Mahkeme huzurunda yapılan sulh ise kesin hüküm niteliğindedir.

Sulh sözleşmesi, tüm pay sahiplerinin bu sözleşmeyi onaylaması veya hiçbir pay sahibi tarafından bu sözleşme aleyhine üç aylık hak düşürücü süre içerisinde iptal davası açılmaması halinde geçerli olur. Sulh sözleşmesine genel kurulda veya yetkili organ görevlisi olarak onay veren pay sahibi daha sonraki süreçte, uğradığı zararlara istinaden dava açamayacaktır. Bununla birlikte, genel kurul toplantısında oy kullanmayan ya da olumlu oy kullanmayan pay sahibi uğradığı zararının karşılanmayan kısmı bakımından yönetim kurulu üyesi aleyhine sorumluluk davası açabilecektir.

  1. Zamanaşımı

TTK madde 560 uyarınca, sorumlu olanlara karşı tazminat isteme hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Zamanaşımı süreleri, TTK’da düzenlendiğinden sözleşme ile uzatılıp kısaltılması mümkün değildir. Yine aynı madde uyarınca, sorumluluğu gerektiren fiilin cezayı gerektiren bir fiil niteliğini haiz olması ve TCK’da daha uzun bir zamanaşımı öngörülmesi halinde, tazminat davasının zamanaşımının da daha uzun olan bu zamanaşımı süresine tabi olacağı hüküm altına alınmıştır.

Yargıtay içtihatları uyarınca, zarar verici fiilin süreklilik arz etmesi halinde, öğrenilmiş bir zarar mevcut olamayacağından zamanaşımı süresi de başlamış kabul edilmemektedir.[10]

Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu müteselsil olduğundan, sorumlulardan birisi için zamanaşımı süresinin kesilmesi, bu sürenin diğerleri açısından da kesilmesi sonucunu doğurmaktadır.”[11]

Hakim şirket tarafından hakimiyet kötüye kullanılarak bağlı şirketin zarara uğratılması halinde, zararın doğup doğmadığının tespiti, tazminata sebep olan işlemin yapıldığı faaliyet yılının bitimine kadar hakim şirketçe denkleştirmenin yapılmaması veya buna ilişkin hiçbir istem hakkının tanınmamış olmasına bağlıdır. Dolayısıyla beş yıllık zamanaşımı süresinin işlemin yapıldığı faaliyet yılının sonu itibariyle başladığının kabul edilmesi uygun olacaktır.

TTK madde 202/2 kapsamında, kısmi hakimiyet halinde, bağlı şirketin faaliyetlerinde önemli işlerde karar alınması suretiyle hakimiyetin kötüye kullanılması gerekçesiyle açılacak tazminat davalarında zamanaşımı süresi, genel kurul kararının alındığı veya yönetim kurulu kararlarının ilan edildiği tarihten itibaren iki yıldır.

VIII.SONUÇ

Yönetim kurulu üyelerin sorumluluğu bakımından TTK’da kusur sorumluluğu benimsenmiş olup TTK madde 553 uyarınca üyeler, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurları ile ihlal etmeleri neticesinde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de alacaklılara karşı verdikleri her türlü zarardan sorumlu olacaktır.

Genellikle şirketler topluluğunun stratejisi hakim şirket tarafından belirlenmekte olup, bu durum neticesinde hakim şirket ile şirketler topluluğunun menfaatleri örtüşse de, hakim şirket aldığı karar ve yaptığı işlemlerle bağlı şirketin zarara uğramasına neden olabilir. TTK’nın 202/1-b maddesi uyarınca, hakim şirketin bağlı şirketin zararına yol açabilecek talimatlar vermesi ve denkleştirmeyi gerçekleştirmemesi halinde, hakim şirket yönetim kurulu üyelerinden bağlı şirketin zararının tazmininin talep edilmesi mümkün olup bağlı şirket alacaklılarının da hakim şirketin yönetim kurulu üyelerinden bağlı şirketin zararının giderilmesini talep edebileceği açıkça hüküm altına alınmıştır.

Bağlı şirket yönetim kurulu üyelerinin kendi iradeleri doğrultusunda karar almaları çok mümkün olmadığından, hakim şirketin yönlendirmesi ve talimatı ile hareket etmek durumda kalan bağlı şirket yönetim kurulu üyelerini sorumluluktan korumak amacıyla, TTK’da sadakat yükümlülüğü öngörülmüştür.

Diğer yandan, hakim şirket tarafından verilecek talimatlar, TTK madde 204’te “bağlı şirketin ödeme gücünü açıkça aşan veya tehlikeye düşürebilecek ya da önemli varlıklarını yitirmesine yol açacak nitelikte” olamayacağı kararlaştırılarak kısıtlanmıştır. Her ne kadar TTK kapsamında, bağlı şirket yönetim kurulu üyelerini koruyucu nitelikte hükümler yer almasına rağmen genel hükümler uyarınca üyelerin sorumluluğuna gidilebilmektedir.

Bağlı şirket yönetim kurulu üyelerinin, hakim şirket politika ve talimatlarına uygun hareket etmek durumunda kalmaları dolayısıyla, bu işlemleri gerçekleştirmeleri sebebiyle pay sahibi ve alacaklılara karşı sorumlulukları doğabileceğinden, TTK madde 205 uyarınca, üyelerin pay sahiplerine ve alacaklılara karşı doğabilecek sorumluluklarının[12] tüm hukuki sonuçlarının, bir sözleşme ile üstlenmesini hakim teşebbüsten isteyebileceği öngörülmüştür.

Aralık 2021

 

 

Kaynakça

  1. Ekecik, Nurgül, Bağlı Şirketlerde Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2017.
  2. Poroy, Reha/Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin, Ortaklıklar Hukuku – 1, 13. Basım, İstanbul 2014.
  3. Akın, İrfan, Şirketler Topluluğu Sorumluluk Hukuku, Birinci Baskı, Ankara 2014.
  4. Pulaşlı, Hasan, Şirketler Hukuku Genel Esaslar, Ankara 2013.
  5. Dedeağaç, Ender – Sapan, Oğuzhan, Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu ve Sorumluluğu, Ankara 2013.
  6. Kırkan, Merve, Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2013.
  7. Pulaşlı, Hasan 6102 Türk Ticaret Kanununa Göre Şirketler Hukuku Şerhi, Ankara 2011.
  8. Güney Akdağ, Necla, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Hukuki Sorumluluğu, İstanbul 2010.

[1] 14 Şubat 2011 tarihli ve 27846 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

[2] Yargıtay 11. H.D.’nin 05.03.2020 tarihli, 2018/4870 esas ve 2020/2413 karar sayılı ilamı; Yargıtay 11. H.D.’nin 20.05.2019 tarihli, 2018/2563 esas ve 2019/3905 karar sayılı ilamı.

[3] Ekecik, s. 79.

[4]Tam hâkimiyet halinde, TTK m. 202’de öngörülen şartlar dâhilinde, hâkim şirketin, bağlı şirketin kaybına sebep olabilecek talimatlar verebileceği öngörülmektedir. Ancak bu durumda da talimat, TTK m. 204/1 uyarınca, “bağlı şirketin ödeme gücünü açıkça aşan veya tehlikeye düşürebilecek ya da önemli varlıklarını yitirmesine yol açacak nitelikte” olamayacaktır”; Poroy, Tekinalp, Çamoğlu, s. 437.

[5] Ekecik, s. 79.

[6] Pulaşlı, 6102 Türk Ticaret Kanununa Göre Şirketler Hukuku Şerhi, s. 306; Akın, s. 185.

[7] “…Doğrudan zararlar; ortaklığın zarar görmesinden dolayı değil, pay sahibi ve alacaklıların, ortaklıktan bağımsız olarak gördükleri zararlardır.”; Kırkan, s. 105.

[8] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 06.07.2004 tarihli 2003/13387 esas ve 2004/7567 karar sayılı ilamı.

[9]Şirketler hukuku alanındaki ibra, bu bakımdan borçlar hukukundaki ibra kavramından ayrılmaktadır. Burada ibra borçlar hukukundaki ibra kavramından farklı olarak, genel kurul tarafından yapılan tek taraflı bir irade beyanı doğrultusunda ortaya çıkmakta ve ibra edilen yönetim kurulu veya denetçinin kabulüne ihtiyaç duymamaktadır.”; Pulaşlı, s. 172.

[10] Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30.09.2004 tarihli 2004/1 esas ve 2004/9872 karar sayılı ilamı.

[11] Güney, s. 343.

İlgili Kişiler

Bu makale, makalenin yazım tarihi itibarıyla yürürlükte olan mevzuat dikkate alınarak Yazıcı Avukatlık Ortaklığı tarafından hazırlanmıştır. Her bir olaydaki maddi vakalar ve olay özellikleri ile bunların uygulama ve sonuçları farklı olacağından, bu makale yalnızca bilgilendirme amaçlı olarak hazırlanmış olup, bir hukuki görüş veya öneri teşkil etmez ve bu şekilde yorumlanamaz.